BAKARA 127 |
وَإِذْ
يَرْفَعُ
إِبْرَاهِيمُ
الْقَوَاعِدَ
مِنَ
الْبَيْتِ
وَإِسْمَاعِيلُ
رَبَّنَا
تَقَبَّلْ مِنَّا
إِنَّكَ
أَنتَ
السَّمِيعُ
الْعَلِيمُ |
127. Hani İbrahim ve
İsmail o evin temellerini birlikte yükseltiyorlardı: "Rabbimiz, bizden
kabul buyur, şüphesiz Sen semi'sin, alimsin."
"Hani İbrahim ve
İsmail o evin temellerini birlikte yükseltiyorlardı. " Ebu Ubeyde ile el-Ferra'nın
açıklamasına göre ayet-i kerimede geçen ''el-Kavaid" temelleri
anlamındadır. el-Kisai'ye göre ise duvarları demektir. Bilinen ise bunların
temeller olduğudur. Hadis-i şerifte şöyle denilmektedir: "Beyt, yıkılınca
ondan oldukça büyük taşlar çıkartıldı. Bunun üzerine İbn ez-Zübeyr: "İşte
bunlar İbrahim (a.s)'ın yükselttiği temellerdir" dedi.
Evin temelleri
kaybolduğu fakat Yüce Allah'ın Hz. İbrahim'i onlara muttali kıldığı da
söylenmiştir. İbn Abbas der ki: Hz. İbrahim dünya yaratılmadan iki bin yıl önce
yaratılmış temellere yerleştirdi. (İbn Abbas) o temelleri görmüştü. Daha sonra
da arz onun altından döşendi. "Kavaid"in tekili kaidedir. Kadınlar
hakkında "el-kavaid" kullanıldığı takdirde de bunun tekili
"kaid" gelir.
Beytullah'ı ilk Bina Edenler:
Kureyşlilerin Kabeyi inşası:
Abdullah b. ez-Zübeyr ile Haccac
Dönemi:
''İsmail" Kelimesinin Anlamı:
Beytullah'ı ilk Bina
Edenler:
Beytullah'ı ilk olarak
kimin bina edip kimin temellerini attığı hususunda farklı görüşler vardır. İlk olarak
melekler tarafından yapıldığı söylenmiştir. Cafer b. Muhammed'in şöyle dediği
rivayet edilmektedir: Hazır olduğum bir sırada babama Beyt'in yaratılışına dair
soru soruldu, o da şöyle dedi: Şanı Yüce Allah: ''Muhakkak Ben yeryüzünde bir
halife yaratacağım. "deyince melekler: "Biz Seni hamdinle tesbıh ve
takdis edip dururken, orada fesat çıkartacak, kanlar dökecek bir kimse mi
yaratacaksın.2" (el- Bakara, 30) demişlerdi. Yüce Allah onlara gazap etti.
Arşına sığındılar ve onun etrafında Rablerinin rızasını dileyerek yedi şavt
tavaf ettiler, nihayet Yüce Allah onlardan razı oldu ve: Haydi yeryüzünde Benim
için bir ev yapınız. Ademoğullarından kendisine gazap ettiğim kimse o eve
sığınsın. Sizin Arşın etrafında tavaf ettiğiniz gibi o da Beytimin etrafında tavaf
etsin. Sizden razı olduğum gibi ondan da razı olayım. Bunun üzerine melekler de
bu evi bina ettiler.
Abdurrezzak'ın İbn
Cüreyc'den onun da Ata, İbnu'l Müseyyeb ve başkalarından kaydettiğine göre Yüce
Allah Hz. Adem'e şöyle vahyetti: Yeryüzüne indiğin vakit Benim için orada bir
ev yap. Sonra da meleklerin semadaki Arşımın etrafında dolaştıklarını gördüğün
gibi sen de onun etrafında öylece dolaş. Ata der ki: İnsanlar onun Beytini beş
dağdan bina ettiğini söylerler. Bunlar Hira, Tur-i Sina, Lübnan, Cudi ve Tur-i
Zita dağlarıdır. Rubdunu (çevresini kuşatan temeli) ise Hira dağından
getirmişti. el-Halil der ki: Burada er-Rubd'dan kasıt, Beytin etrafını çeviren
kayadan olan temeldir. O bakımdan Medine'nin çevresine de Rabad denilir.
el-Maverdı'nin Ata'dan
rivayetine göre İbn Abbas şöyle demiştir: Yüce Allah Adem'i cennetten yere
indirince ona şöyle dedi: Ey Adem, git, Benim için bir ev yap ve onun etrafında
tavaf et. Meleklerin Arşımın etrafında yaptığını gördüğün şekilde o evin
yanında Beni zikret.
Bu sefer Hz. Adem,
dolaşmaya başladı. Yer onun için dürülüp katlandı, çöllük olan yerler onun için
bir araya toplandı. Yerden nereye bastıysa mutlaka orada umran oldu. Nihayet
Beyt-i Haram'ın yerine kadar geldi. Cebrail (a.s) o vakit, kanatlarını yere
vurdu ve en alttaki yedinci arzın üzerinde sapasağlam duran bir temel ortaya
çıktı. Melekler ona kayaları getirip bıraktı. Bir tanesini otuz kişi dahi
kaldıramaz dı. Hz. Adem Beyt'i önceden de belirttiğimiz gibi beş dağdan gelen
taşlarla yaptı.
Kimi haberlerde şu
rivayet yer almaktadır: Hz. Adem'e cennet çadırlarından bir çadır da yere
indirildi ve orada yerleşmek, etrafında da tavaf etmek üzere Kabe'nin yerinde
bu çadır kuruldu. Bu çadır şanı Yüce Allah, Hz. Adem'in canını alıncaya kadar
kaldı, onun vefatından sonra kaldırıldı. Bu rivayet ise Vehb b. Münebbih
yoluyla gelmektedir.
Bir başka rivayette de
Hz. Adem ile birlikte bir evin yere indirildiği ve kendisinin ayrıca
çocuklarından iman eden mü'minlerin tufan zamanına kadar orayı tavaf ettikleri
daha sonra Yüce Allah'ın bunu kaldırıp semaya yerleştirdiği belirtilmektedir.
İşte el-Beytu'l-Ma'mur diye bilinen yer burasıdır. Bu da Katade'den rivayet
edilmektedir ki el-Halimı bunu "Minhacu'd-Din" adlı eserinde
zikretmiş ve şöyle demiştir: Katade'nin ifade ettiği Hz. Adem ile birlikte bir
de ev indirildiği şeklindeki ifadesinin onunla birlikte eni boyu ve kalınlığı
itibariyle Beytu'l Ma'mur miktarı kadar indirildi anlamına gelmesi, sonra da
ona: İşte bunun kadar bir ev yap denmiş olması da mümkündür. Hz. Adem onun kadar
bir yer araştırdı ve o kadar bir yeri Ka'be'in yapıldığı yer olarak tesbit
etti, o bakımdan Kabe'yi de orada kurdu.
Çadıra gelince, bu
çadırın onunla birlikte indirilip Kabe'nin yerinde kurulmuş olması mümkündür.
Ona Kabe'yi inşa etmesi emri verilince o da orayı bina etti, bu çadır da
Ka'be'nin etrafında Hz. Adem'in kalbine huzur vermek üzere hayatı boyunca
kaldı, sonra da kaldırıldı. Böylelikle bu haberler arasında uyum vardır, demek
olur.
İşte Hz. Adem'in
Ka'be'yi binası böyle olmuştur. Bundan sonra da orayı Hz. İbrahim yapmıştır.
İbn Cüreyc der ki:
Bazıları da şöyle demiştir: Şanı Yüce Allah başı bulunan bir bulut gönderdi.
Buluttaki bu baş: Ey İbrahim dedi. Şüphesiz Rabbin sana bu bulut kadar bir
miktar almanı emrediyor. Hz. İbrahim ona bakmaya ve onun miktarını çizip tesbit
etmeye başladı. Daha sonra bu baş: Evet yapman gerekeni yaptın, deyince Hz.
İbrahim kazımaya başladı ve yerde sağlamca yerleşmiş bir temeli ortaya
çıkarttı.
Ali b. Ebi Talib
(r.a)'dan da şöyle bir rivayet gelmiştir: Şanı Yüce Allah İbrahim (a.s)'a
Beyt'i yapması emrini verince Şam'dan oğlu İsmail ve onun annesi Hacer ile
birlikte yola çıktı. Allah onunla birlikte kendiSiyle konuşan ve oldukça hızlı
yürüyen bir rüzgar (sekinet) gönderdi. İbrahim (a.s) da sabah akşam bu rüzgar
yol aldıkça onunla birlikte yol alırdı. Nihayet Hz. İbrahim onunla birlikte
Mekke'ye kadar geldi. Ona: Benim bulunduğum bu yere temelini kur, dedi. Hz.
İbrahim İsmail ile birlikte evi yükseltmeye koyuldu. Nihayet rüknün (Hacer-i
Esved)in bulunduğu yere ulaşınca oğluna: Yavru cuğum, insanlar için bir işaret
yapacağım bir taş getir, bana Hz. İsmailona bir taş getirdi, onu beğenmedi,
başkasını getir dedi Hz. İsmail bir başka taş aramak üzere gidip geldiğinde
onun rüknü alıp yerine koymuş olduğunu görünce: Babacığım bu taşı sana kim
getirdi diye sorunca Hz.İbrahim, beni sana muhtaç etmeyen cevabını verdi.
İbn Abbas'ın dediğine
göre Ebu Kubeys dağı: Ey İbrahim, ey Rahman'ın Halili diye seslendi. Senin
benim yanımda bir emanetin vardır, gel onu aL. Hz. İbrahim oraya gittiğinde
cennetteki yakuttan bembeyaz bir taş ile karşılaştı. Hz. Adem, cennetten onu
alıp indirmiş idi. İbrahim ve İsmail evin temellerini yükseltince, kare
şeklinde içinde bir baş bulunan bir bulut geldi ve benim gibi kareyi andıran bu
şekilde evi yükseltin, diye seslendi. İşte İbrahim (a.s)'ın yaptığı bina budur.
Rivayet edildiğine göre
Hz. İbrahim ile Hz.İsmail Beytin inşaasını bitirince Allah Beytin temellerini
yükseltmelerine mükafat olmak üzere kendilerine atları verdi.
Tirmizi el-Hakim rivayet
ediyor: Bize Ömer b. Ebu Ömer anlattı. Bana Nuaym b. Hammad anlattı, bize
Abdürrezzak'ın kardeşi Abdülvehhab b. Hemmam, İbn Cüreyc'den, o İbn Ebi
Müleyke'den o İbn Abbas'tan rivayetle dedi ki: Atlar da diğer yabani hayvanlar
gibi yabani idiler. Yüce Allah İbrahim ve İsmail'e (ikisine de selam olsun)
evin temellerini yükseltme izni verince şanı Yüce Rabbimiz: "Ben sizlere
sizin için saklamış bulunduğum bir hazineyi vereceğim" diye buyurdu Daha
sonra Hz. İsmail'e Ecyad'a çık, dua et, hazine sana gelecektir, diye vahyetti.
Hz. İsmail Ecyad'a çıktı. -Orası o sırada bazı hayvanların gelip sığındığı bir
yer idi. Hz. İsmail ne dua edeceğini de bilmiyordu, hazinenin ne olduğunu da
bilmiyordu. Ne şekilde dua edeceği ona ilham edildi. Yeryüzünde Arap topraklarında
bulunan ne kadar at varsa hepsi onun huzuruna geliverdi. Bu atlar ona boyun
eğdi, itaat etti. O bakımdan sizler bu atların sırtına bininiz, onlara yem
veriniz. Bunlar uğurludurlar. Atanız İsmail'in size mirasıdır. Diğer taraftan
ata arabi adının verilmesi Hz. İsmail'e dua etme emrinin verilmesi ve atın da
ona gelmesi dolayısıyladır.
Abdülmun'im b. İdris
Vehb b. Münebbih'ten şöyle dediğini rivayet etmektedir: Çamur ve taş ile Beyti
ilk yapan kişi Şit (a.s)'tir.
Kureyşlilerin Kabeyi
inşası:
Kureyş'in Beyt'i inşa
etmelerine dair haber ise meşhurdur. Bu haberde yılandan da söz edilmektedir.
Bu yılan onların Beyt'i yıkmalarına engel oluyordu. Nihayet Kureyşliler Makam-ı
İbrahim'in yanına toplanıp Yüce Allah'a hep birlikte: Rabbimiz kötü bir iş yapmayacağız,
biz sadece Senin Beytinin şerefini gözetmek, onu süslemek istiyoruz. Eğer buna
razı isen (buna izin ver), değil isen uygun gördüğünü yap Bu sırada gökten
büyükçe bir kuşun hafif bir şekilde kanat çırpma sesini işittiler. Ona doğru
baktıklarında kartaldan daha büyük bir kuş ile karşılaştılar. Bu kuşun sırtı
siyah, karnı ve ayakları beyazdı. Pençelerini yılanın kafasına batırdıktan
sonra onu alıp gitti. Bu kuş, kuyruğundan daha büyük olan bu yılanı
sürükleyerek, Ecyad taraflarına kadar alıp gitti. Kureyşliler de Beyti
yıktılar. Kureyşliler Vadiden omuzlarında taşıdıkları taşlarla Beyti bina
etmeye başladılar. Yirmi zira kadar yükselttiler.
Peygamber (s.a.v.),
üzerinde çizgili bir izara bürünmüş olarak, Ecyad tarafından taş taşırken bu
izarını omuzu üstüne kaldırıp koymak istedi. Ancak izarı küçük olduğundan
dolayı avreti görüneceğinden ona: Ya Muhammed avretini ört diye seslenildi.
Bundan sonra Hz. Peygamber'in açık gezdiği görülmedi.
Kabe'nin inşası ile ona
vahyin gelmesi arasında beş yıllık bir süre vardır.
Kabe'nin yapımı ile
oradan (Mekke'den) çıkartılması arasında ise onbeş yıllık bir süre vardır. Bunu
Abdürrezzak, Ma'mer'den, o Abdullah b. Osman'dan o Ebu't-Tufayl'den
zikretmektedir.
Ma'mer'den, onun da
ez-Zühri'den rivayetine göre şöyle denilmektedir:
Kureyşliler Ka'be'yi
bina edip rüknün (Hacer-i Esved'in) yerine vardıklarında hangi kabilenin rüknü
kaldırıp yerine koyacağı hususunda Kureyşliler arasında anlaşmazlık
başgösterdi. Hatta bu anlaşmazlık ileri noktalara kadar vardı. Nihayet: Gelin
şu yoldan yanınıza kim çıkıp gelirse onun hakemliğini kabul edelim, dediler ve
bunu kabul etmek üzere aralarında anlaştılar. Rasülullah (s.a.v.) onların
yanına geldi. O sırada genç bir delikanlı idi, üzerinde çizgili bir örtü vardı.
Onun hakemliği kabul etmesini istediler, o da rüknün kaldırılıp bir elbise
üzerine konulmasını emretti. Daha sonra her bir kabile başkanına emrederek
elbisenin bir tarafını tutturdu. Arkasından kendisi duvarın üzerine çıktı.
Rüknü ona doğru kaldırdılar ve rüknü Peygamber (s.a.v.) yerine yerleştirdi.
İbn İshak der ki: Bana
anlatıldığına göre Kureyşliler rüknün üzerinde Süryanice bir yazı gördüler.
Mahiyetinin ne olduğu bilinmiyordu. Nihayet onlara yahudilerden bir adam bu
yazıyı okudu. Şunlar yazılıydı: Ben Allah'ım. Bekke'nin (Mekke'nin) Rabbiyim,
gökleri ve yeri yarattığım, güneş ve ayı şekillendirdiğim gün burayı da
yarattım. Onun etrafında yedi tane hanif hükümdar varettim. Buranın çevresini
saran iki dağ (Ebu Kubeys ve el-Ahmer dağları) zail olmadıkça burası da zail olmaz.
Buranın halkı için su ve süt bereketli kılınmıştır."
Ebu Cafer Muhemmed b.
Ali'den şöyle dediği nakledilmektedir: Amalika, Curhüm ve İbrahim (a.s)
döneminde Kabe'nin kapısı yer hizasında idi. Kureyş tarafından Kabe yapılıncaya
kadar bu böyle devam etti.
Müslim'in rivayetine
göre Hz. Aişe şöyle demiştir: Ben Rasülullah (s.a.v.)'e Hicr'in Beyt'ten olup
olmadığını sordum. O: Evet (Beyttendir) dedi. Ben: Peki niye orayı beytin içine
sokmadılar diye sorunca şu cevabı verdi: "Kavminin parası yeterli gelmedi."
Ben: Peki kapısı ne diye yüksektedir diye sorunca bu sefer şöyle buyurdu:
"Kavminin bunu yapmalarının sebebi dilediklerini oraya soksunIar,
dilediklerini de engellesinler diyedir.
Eğer senin kavmin henüz
daha cahiliyyeden yeni çıkmış olmasa ve kalplerinin bu işten
hoşlanmayacaklarından korkmasa idim, Hicri Bey te katar ve kapısını yere kadar
indirmeye çalışırdım."
Abdullah b. ez-Zübeyr
(r.a)'dan da şöyle dediğini rivayet etmektedir. Bana teyzem (yani Aişe -r.
anha) anlattı dedi ki: Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Ey Aişe, senin
kavmin eğer henüz şirkten yeni uzaklaşmamış olsaydı, Ka'be'yi yıkar, onu yere
kadar indirir ve birisi doğu tarafına öteki de batı tarafına açılan iki kapı
yapardım. Ayrıca Hicirden ona altı zira' kadar bir yeri ilave ederdim. Çünkü
Kureyş Ka'be'yi bina ettiğinde bu kadarcık bir yeri kısaltmış idi."
Urve'den, onun
babasından onun da Hz. Aişe'den rivayetine göre Hz. Aişe şöyle demiş:
Rasülullah (s.a.v.) bana dedi ki: "Şayet senin kavmin henüz küfürden yeni
kurtulmuş olmasaydı, Ka'be'yi yıkar ve İbrahim'in temelleri üzerinde inşa
ederdim. Çünkü Kureyşliler Ka'be'yi yaptığında kısalttı ve ben ona bir kapı
yapardım." Yine Buhari'deki rivayete göre: "Ben ona iki kapı
yapardım" denilmektedir.
İşte Kureyş'in Kabe'yi
bina etmesine dair haberler böyledir.
Abdullah b. ez-Zübeyr
ile Haccac Dönemi:
Şamlılar (Emeviler),
Abdullah b. ez-Zübeyr'e hücum edip onların sebep oldukları yangın dolayısıyla
Ka'be'nin yapısı hasara uğrayıp zayıflayınca İbn ez-Zübeyr Ka'be'yi yıktı ve
Hz. Aişe'nin ona verdiği habere uygun olarak yeniden inşa etti. Hicr tarafından
oraya beş zira'lık kadar bir alan ekledi. Abdullah insanların rahatlıkla
görebildiği bir temeli ortaya çıkartıncaya kadar kazısını sürdürdü ve bu temel
üzerine binasını yaptı. Önceden Ka'be'nin yüksekliği onsekiz zira' idi. Ona
Hicrden bu miktar ilave de bulununca bu sefer boyuna da on zira' daha ekledi.
Birisinden girilip öbüründen çıkılacak şekilde Ka'be'ye de iki kapı yaptı.
Müslim'in Sahih'inde bu şekilde belirtilmektedir. Bununla birlikte hadisin
lafızları arasında farklılık vardır.
Süfyan ise Davud b.
Şabur'dan, o Mücahid'den şöyle rivayet etmektedir: İbn ez-Zübeyr Ka'be'yi yıkıp
yeniden bina etmek isteyince insanlara: Haydi yıkınız dedi. Ancak yıkmak istemediler
ve üzerlerine azabın inmesinden korktular. Mücahid der ki: Biz Mina'ya çıkıp
orada kaldık, üç gün süreyle azabı bekleyip durduk. Daha sonra İbn ez-Zübeyr
bizzat Ka'be'nin duvarı üzerine çıktı, ona herhangi bir şeyin isabet etmediğini
görünce onlara da bu işi yapmak üzere cesaret geldi ve yıkmaya başladılar. İbn
ez-Zübeyr Ka'be'yi inşa edince birisinden girdikleri, öbüründen de çıktıkları
iki kapı yaptı. Hicr tarafından altı zira'lık bir yer ekledi. Boyunu da dokuz
zira' kadar uzattı.
Müslim naklettiği
hadisinde şöyle demektedir: İbn ez-Zübeyr şehid düşünce Haccac, Abdülmelik b.
Mervan'a mektup yazarak durumu haber verdi ve İbn ez-Zübeyr'in Ka'be'nin
yapısını Mekke halkından adaletli kimselerinin de gözleriyle gördükleri bir
temele yerleştirdiğini bildirdi. Abdülmelik ona şu cevabı verdi: Bizim İbn
ez-Zübeyr'in bu asılsız iddialarına ihtiyacımız yoktur. Yüksekliğine yaptığı
ilaveyi olduğu gibi bırak. Hior'den yaptığı ilaveyi ise boz, eski haline
döndür, açtığı yeni kapıyı da kapat. Bunun üzerine Haccac binayı bozdu ve eski
haline çevirdi.
Bir rivayette de şöyle
denilmektedir: Abdülmelik dedi ki: Ben Ebu Hubeyb'in (yani İbn ez-Zübeyr'in)
Aişe'den işittiğini ileri sürdüğü sözleri işittiğini zannetmiyorum. Ancak
el-Haris b. Abdullah işitmiştir, ben de ondan bu sözleri işittim dedi.
Abdülmelik, onun ne dediğini işittin deyince, Haris şöyle dedi: Aişe dedi ki:
Resulullah (s.a.v.) buyurdu ki: Senin kavmin Beytin binasını kısalttılar. Eğer
onlar şirkten yeni kurtulmamış olsalardı onların bıraktıklarını (yani Beyt'e
almadıkları bölümü) iade ederdim. Eğer benden sonra senin kavmin bu Beyti
yeniden inşa etmek isteseler haydi kalk, sana bıraktıkları (ve Bey te
katmadıkları) yerleri göstereyim. Ona yaklaşık yedi zira'lık bir yer
gösterdi." Bir başka rivayette Abdülmelik'in şöyle dediği
nakledilmektedir: Şayet orayı yıkmadan önce senin bu sözünü işitmiş olsaydım
İbn ez-Zübeyr'in inşa ettiği halde Beyti bırakırdım.
İşte Ka'be'nin inşa
edilmesiyle ilgili olarak gelen rivayetler bunlardır. Rivayet edildiğine göre
er-Reşid, Malik b. Enes'e, Haccac tarafından yapılan şekliyle Ka'be'yi yıkmak
ve Peygamber (s.a.v.)'dan gelen hadise dayanarak İbn ez-Zübeyr'in yaptığı şekle
iade etmek istediğinden sözetmiş. Malik ona: Allah adına sana and veriyorum ey
mü'minlerin emiri, sen bu evi hükümdarların oyuncağı haline getirme. Her
isteyen gelip evi yıkıp bir daha yeniden yapmasın. O vakit insanların kalbinde
bulunan bu eve karşı duydukları heybet yok olur.
el-Vakidı der ki: Bize
Ma'mer, Hemmam b. Münebbih'ten anlattı, o Ebu Hureyre'yi şöyle derken dinlemiş:
Rasülullah (s.a.v.) Es'ad el-Himyeri'ye sövülmesini yasaklamıştı. Bu Tubba'
(ünvanlı Yemen hükümdarı) idi. Beytullah'ı ilk olarak örtü ile örten kişidir.
Son Tubba' odur.
İbn İshak der ki:
Beytullah önceleri Mısır'da yapılan Kubati kumaşı ile örtülürken daha sonra
çizgili Yemen kumaşlarıyla örtülmeye başlandı. Onu atlas ile ilk örten kişi ise
Haccac'dır.
İlim adamları der ki:
Ka'be'nin örtülerinden herhangi bir şeyalmamak gerekir. Çünkü bu örtüler oraya
hediye edilir. Bu örtülerden herhangi bir şey eksiltilmez. Said b. Cübeyr'den
rivayet edildiğine göre o, şifa olarak Ka'be'nin kokularından birşeyalmayı
hoşgörmezdi. Hizmetçinin onun kokusundan birşeyler aldığını görürse ensesine
acıtıp acıtmayacağına bakmaksızın bir tokat indirirdi.
Ata' da der ki: Bizden
herhangi birimiz Ka'be'nin kokusu ile şifa bulmak isteyince kendisine ait bir
koku getirir bunu Hacer'e sürer, ondan sonra o kokuyu alırdık.
"Rabbimiz bizden
kabul buyur." Yani onlar "Rabbimiz bizden kabul buyur" diyorlardı.
Burada "diyorlardı" hazfedilmiştir. Ubey ile Abdullah b. Mes'ud'un
kıraatinde şu şekildedir: "Hani İbrahim ve İsmail o Evin temellerini
birlikte yükseltiyorlardı. İkisi de: Rabbimiz bizden kabul buyur ...
diyorlardı."
''İsmail"
Kelimesinin Anlamı:
İsmail'in açıklaması:
İsma' ya Allah (Allah'ım duy) şeklindedir. Çünkü "il" Yüce Allah'ın
adıdır. Buna dair açıklamalar daha önceden (el-Bakara, 98. ayetin tefsirinde)
geçmiş bulunmaktadır. el-Maverdı'nin rivayetine göre Hz. İbrahim Rabbine dua
edince İsma' ya il diye seslenmiş. Rabbi, onun duasını kabul edip ona oğul
ihsan edince Rabbine dua edip seslendiği şekilde oğluna isim vermiş.
"Şüphesiz sen
Semi'sin, Alimsin." Semi' ve Alim (herşeyi işiten ve bilen) Yüce Allah'ın
iki ismidir. Bunlara dair: ''el-Esna fi Şerhi Esmaillahi'l-Hüsna" adlı
eserimizde açıklamalarda bulunduk.
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN